Trump’ın Ticaret Savaşı: Küreselleşmeyi Geriye Sardı, Ekonomiyi Belirsizliğe Sürükledi
- Arda Tunca
- 6 Nis
- 3 dakikada okunur
Sadece birkaç ay içinde Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri’nin yüzyılı aşkın süredir sürdürdüğü ticaretin serbestleştirilmesi politikasını tersine çevirdi ve küresel ekonomiyi tehlikeli ve belirsiz bir döneme sürükledi. İthal edilen malların büyük kısmına yönelik genel bir %10’luk vergi ve buna ek olarak getirilen ikili tarifelerle birlikte, ABD’nin ticaret politikası 1909’dan bu yana en korumacı noktasına ulaştı.
Bu, yalnızca rakamsal bir değişim ya da geçici bir siyasi hamle değil. Gerçek ekonomik sonuçları olan köklü bir dönüşüm.
Çarşamba günü Trump’ın tarifeleri en agresif şekilde uygulamaya koymasıyla birlikte, şirket tahvillerinde büyük çaplı bir satış dalgası yaşandı. Yatırımcılar, bu korumacı önlemlerin ekonomik üretimi daraltacağından ve işsizliği artıracağından giderek daha fazla endişe ediyor. Borçlanma maliyetlerinin artmasıyla birlikte, birçok şirket borçlarını yeniden finanse etmekte zorlanacak gibi.
Cuma günü JPMorgan, ABD ekonomisine dair tahminlerini olumsuz yönde revize etti. Banka, daha önce %1,3 olarak öngördüğü 2025 yılı büyüme oranı yerine artık %0,3 oranında bir küçülme bekliyor. İşsizlik oranının ise Mart ayındaki %4,2 seviyesinden %5,3’e yükseleceğini tahmin ediyor.
Mesele yalnızca sınır ötesi mal ticareti değil. İthal girdilere büyük ölçüde bağımlı olan ABD merkezli bazı şirketler de tehdit altında. Küresel tedarik zincirlerine dayanan imalat sektörleri artan maliyetlerle karşı karşıya. Üretimi yeniden ülke içine çekmenin sistemi kịsa sürede düzelteceği düşüncesi, modern tedarik ağlarının karmaşıklığını ve bugünün ekonomisini tanımlayan karşılıklı bağımlılığı göz ardı ediyor.
Trump ve ekonomi ekibinin, bu tarifeleri duyurmadan önce, sektör bazlı ve istatistiksel verilere dayalı kapsamlı etki analizleri yaptırdıklarına dair herhangi bir kanıt bulunmuyor.
Yeni gelişmelerin yansıması, küresel ekonomide yeni bir belirsizlik dalgasıdır. Trump’ın tarife saldırısı, çok uluslu şirketleri mallarını nerede ve nasıl üretecekleri konusunda yeniden düşünmeye zorluyor. Gelişmeler, yıllar içinde optimize edilmiş mevcut tedarik zincirlerini altüst ediyor. Üretimi organize bir şekilde ülke içine çekmek yerine ortaya çıkan tablo, kırılma ve belirsizlik. Şirketler, ani politika değişiklikleri karşısında uzun vadeli yatırım planı yapmaktan çekiniyor.
Tedarik zinciri kurmak hiç kolay değildir. Bu süreç, yıllar süren lojistik koordinasyon, tedarikçi geliştirme, hukuki müzakereler ve sınır ötesi güven inşasını gerektirir. Şirketler, kıtalar arası sorunsuz işleyen ağlar oluşturmak için büyük zaman ve sermaye yatırımları yaparlar. Kapsamlı tarifelerin bir anda devreye sokulması bu gerçeği hiçe sayıyor ve kısa vadede yeniden yapılandırılamayacak operasyonları istikrarsızlaştırıyor.
Durum, halihazırda son derece iç içe geçmiş ve karmaşık bir dünyada önemli tehlikeler ortaya koyuyor. Küreselleşme, kıtaları aşan karmaşık bir üretim ve dağıtım sistemi yarattı. Bu ağı sürdürülebilir bir alternatif oluşturmadan çözmek, yalnızca verimsizlik değil, aynı zamanda büyük bir istikrarsızlık riski de taşımaktadır.
Yukarıda özetlenen gelişmelerin bir sonucu olarak, finansal piyasalardaki belirsizlik nedeniyle borçlanma maliyetlerinde artış yaşanıyor. Küresel borç seviyeleri küresel ölçekte kritik seviyelerde. ABD’nin bütçe açığı büyüyor. Bu tarifelerle birlikte artan risk ortamı, bu açığın finansman maliyetini de yükseltecektir ve ABD ekonomisi üzerindeki baskıyı da artıracaktır.
Perşembe günü, ABD Çalışma İstatistikleri Bürosu tarafından enflasyon verileri açıklanacak. Mart ayı TÜFE’sinin yıllık bazda %2,6 artması bekleniyor. Beklenti, Şubat ayındaki %2,8’lik oranın biraz altında. Ancak, daha geniş bir çerçevede bakıldığında tek başına enflasyon, ekonomik durgunlukla birlikte fiyat artışlarını içeren stagflasyon riskiyle karşılaştırıldığında daha az endişe verici bir değişkene dönüşüyor.
ABD’de enflasyon ılımlı bir düşüş gösterirken, Çin deflasyonla boğuşuyor. Durum, ayrışan makroekonomik zorlukları gözler önüne seriyor ve küresel ekonomik görünümü daha da karmaşık hale getiriyor.
Çin’de tüketici fiyatları düşüyor. Şubat ayında yıllık bazda %0,7 oranında bir gerileme yaşandı. Bu, bir yılı aşkın süredir ilk kez görülen bir durum. Bu deflasyonist eğilim, dünyanın ikinci büyük ekonomisi için ciddi bir uyarı işareti ve küresel sistemin kırılganlığını artırıyor.
Tüm bunlara rağmen Trump’ın üst düzey ekonomi yetkilileri geri adım atmıyor. Pazar sabahı yapılan bir dizi televizyon röportajında, Hazine Bakanı Scott Bessent ve Ticaret Bakanı Howard Lutnick, tarife rejimini küresel ticaretin gerekli bir yeniden yapılanması olarak savundu. Hisse senedi piyasalarındaki sert satışları önemsemediler ve yaklaşan resesyon korkularını reddettiler. Bu hafta yürürlüğe girmesi planlanan, çok çeşitli ithalat kalemlerine yönelik ek vergiler planlandığı şekilde uygulanacak.
Bu, verilerle yönlendirilen ya da incelikli ekonomik düşünceyle şekillenen bir politika değil. Trump’ın aşırı milliyetçi yaklaşımı, otoriterliğe kayan daha derin bir dünya görüşünü yansıtıyor. ABD’nin kendini ekonomik olarak dış dünyadan izole edebileceği düşüncesi son derece tehlikeli.
Ülkelerin ekonomilerini savunmak ve adil ticareti sağlamak istemesi anlaşılabilir bir durumdur. Ancak, Trump’ın yöneldiği rota adaletle ilgili değil, üstünlükle ilgili. Küreselleşmiş bir ekonominin tersi bir sürece sokulmasının sonuçları olumlu olmayacaktır. Nitekim, sonuçlara tanık olmaya başladık ve henüz başlangıç noktasındayız.
Artık soru, Trump’ın tarifelerinin etkili olup olmayacağı değil. Asıl soru, bu etkilerin ne kadar derin olacağı. Sadece ABD ekonomisi için değil, aynı zamanda jeopolitik çatışmalar, tedarik zincirleri kırılganlığı ve artan borç yüküyle zorlanan küresel sistem için.
Dünyanın en büyük ekonomisi tarafından başlatılan bu çapta bir ticaret savaşı, geri dönüşü olmayan sistemik bir risk barındırıyor. Korumacılık, kısa vadede siyasi kazançlar sağlayabilir, ancak uzun vadede yatırıma, yeniliğe ve küresel iş birliğine büyük zarar verebilme potansiyeline sahip. Özellikle, yaşadığımız "halihazırda küreselleşmiş" düzende. Düzenin hastalıklarını iyileştirmek yerine, düzeni yıkmaya çalışan bir ABD ile karşı karşıya dünya. Bugünkü mevcut düzenin kurulmasına liderlik yapmış olan ülke de ABD.
Tarih, böyle durumlarda bedelin yüksek ve yaygın olduğunu bize defalarca göstermiştir.
Comments